En son masum olduğum zamanı hatırlıyorum. Sanırım 8. sınıfa gidiyordum. Aynı şimdilerde olduğu gibiydi, hiç arkadaşım yoktu. Herkes büyüktü benden falan.
Bir Salı günüydü. Hiç unutmam. Hava kapalıydı ve sarı gömlek, gri pantolon, yeşil süveter vardı üzerimde. Orta grubun, en arka sırasının önündeki sırada oturuyordum. Sıralarda 3 kişi otururduk ve ben en solda oturuyordum.
O zaman çok masumdum işte. Cebimde taso vardı bir tomar. Tenefüs zamanı gelse diye saate bakardım. Öğretmenimin kolumdan zorla çıkardığı saatime...
İşte tam o tenefüse yaklaşırken zaman, ben en son masumiyetimi yaşıyordum. Daha sonrasında hiç masum olduğumu hatırlamıyorum.
Tenefüse tam 7 dakika vardı. Sıkılmışım artık dersten. Türkçe'ydi ders, kıvırcık saçlı bir kadın giriyordu dersimize. Ben saate baktım birkaç saniyeliğine. Kapıdaki üçgen kolonya satan torbacı abinin saatiyle aynıydı. Casio markaydı. Bir bayram dönüşü topladığım harçlıklarla, Karaköy'den almıştık alt geçitteki saatçiden. Çok değerliydi lan. Babamın askerde taktığı saatin aynısıydı ve bildiğin değerliydi. Zaten fakirden halliceyiz, almışız saati. Bilseydim sonunun kötü olacağını, getirmezdim okula. Ama saat işte.
6 dakika kalmıştı tenefüse. Tenefüs, tam 5 geçe çalıyordu ve 1 dakika sonra saat başı olduğu için saat 2 kere; "dıt dıt" edecekti.
Etti...
Saatimi son görüşümdü. Kıvırcık, ince belli ve nazik görünümlü Türkçe öğretmenim, birden bire devasa bir canavara dönüşerek üzerime yürümeye başladı. Yavaş çekimde hatırlıyorum şimdi. Orospu ya...
Saatime son dokunuşum da yürümesini bitirdiği anda oldu. İnce sol kolumu tuttu ve dişlerini sıkarak kendisine çekti;
- "Bu muydu öten?"
- "E e evet. Saatim" dedim.
Çimdik attı koluma. 3. sınıftayken, sinirlendiğinde bir keresinde bana tokat atan öğretmenin verdiği acıdan daha derindi. Babama dövdürtmüştüm o adamı ama bu kadındı. Nasıl döverdi?
Saatimi çıkartmaya çalışıyordu kolumdan. Alalı 2 hafta olmamış. Bayram harçlıkları ile almışım ve çok değer veriyorum. Casio amk. Boru mu?
Çekti aldı kolumdan o saati. Müdür Yardımcısından alabileceğimi söyledi saatimi. Benim kalbim güm güm atıyor, zaten problemlerim var, iyice sıkılmışım. Tenefüste gittim saatimi almaya ve Müdür Yardımcısı, Babamın gelmesini istedi. Evi aramış bile.
Saat amk ya. 6 salise "dıt dıt" etti sadece. Saat lan.
Okul çıkışında Babam geldi. Ben uzaktan takip ediyorum Babamı. Üstü başı toz içerisinde, saçları iyiden iyiye ıslanmış sıcaktan, terden. Belli ki, işini bırakıp gelmiş buraya kadar. Saat amk. Sadece saat.
Şişman müdür yardımcısının odasına gitti. Ben de arkasından girdim. Müdür Yardımcısı, saat mevzusunu hiç açmıyor. Şaşırıyorum.
Şöyle böyle derken şikayet ediyor beni. Derslere katılıyor ama dinlemiyor, arkadaşlarıyla oynamıyor, çok sessiz ve içine kapanık falan diye sıralıyor. Babam;
- "Bunlar için mi çağırdınız?" diye soruyor.
Ulan saati söylemedi diye geçiriyorum içimden. Sevineceğim neredeyse.
- "Evet. Bunlar için çağırdım" diyor Müdür Yardımcısı şişko kadın.
Babam gitti söylene söylene.
- "Ben oğlumu zaten biliyorum. Bunun için izin almak zorunda kaldım. Saçmalık!" diyor. Duyuyorum.
Müdür Yardımcısının yanına gittim ben.
- "Öğretmenim, saatim?" dedim.
- "Ne saati?"
- "Bugün, Türkçe öğretmeni getirmişti size. Babam gelince alırsın demiştiniz"
- "Yok oğlum saat falan. Halis abin almış" diyor.
Halis, hademenin adı. Orta boylu, sarı bıyıklı bir adam.
- "Ama o saat benim Öğretmenim" diyorum.
Tık yok. Önündeki kağıtlara geri dönüyor.
Halis abinin yanına koştum hemen. Kolunda benim saatim. Gözlerimle görüyorum.
-"Abi saatim sizdeymiş. Alabilir miyim?" diye soruyorum.
-"Kaptırmasaydın abisi" diyerek elindeki pis paspasla yerleri silmeye devam ediyor.
O zamanlar, okulda kral bellidir. Müdür, Müdür yardımcısı ise Veziridir. Hademe ise Derin Devlet. Yani her türlü herkesten güçlü.
Eve gidiyorum. Saat yok. Annemin fark etmesi sadece 24 saat sürdü.
- "Saatin nerede Annem?" diye sordu.
- "İçeride ya. Odada" diye cevap verdim.
-"Nasıl içeride? Taksana koluna"
- "Yok Anne. Takmak istemiyorum"
-"Getir saatini bakacağım" diye üsteleyince, ben de anlattım her şeyi teker teker.
Annem okula gitti. Saati aramaya. Müdür Yardımcısı kadın,
-"Belli ki oğlunuz size yalan söylemiş" diye doldurmuş. İnanmış Annem de. Çok saçma gelmiş Hademe'nin saati hacılama ihtimali.
Eve gelince beni bir güzel dövdü. İlk 10 saniye, doğru söylüyorum, dediysem de sonrasında hiç sesimi çıkartmadım. Ağlamadım bile.
Bir posta da Babam bağırdı çağırdı akşam. Yine hiç ağzımı açmadım.
Velhasıl, en son masum olduğum zamanla anlattığım zamanlar. Ondan sonra, sanki içinde en ufak bir çıkarımın olmadığı iş sayım sıfır gibi geliyor. Bilmem, belki de öyle değildir. Ben halen yanarım da saatime yanarım.
Casio. Boru değil.
insanlar çok orospu çocuğu be hocam.
YanıtlaSil