28 Şubat 2017 Salı

BMC Levend'e 7 Kişi Binmek

Her zaman belgesel çeken bir kameraman olmak istemişimdir. Zamanı sıkıştıran Planet Earth belgeseli mesela. Canlıların ağır çekimde nasıl hareket ettiklerini defalarca ama defalarca izlemişliğim var. Bazen Youtube'a yazar izlerim hatta.

Zamanı sıkıştırmak diyorum ben ona, sanırım İngilizce karşılığı da bu. Zamanı sıkıştırmak. Mesela bir sürüngen sinek avlıyor, dilini çıkartıp onu yakalaması ağır çekimde 3 saniye sürüyor. O sürüngen o canlıyı gerçekten 3 saniyede yakalayabiliyor olsaydı mesela, ya da sinek 3 saniyelik bu sürede kaçamayacak kadar andaval olsaydı. Hayatları nasıl olurdu çok merak ediyorum.

Sürüngen zevk ala ala yakalamaya çalışırdı. Sinek 2 saniye 90 salise daha fazla yaşardı falan. Bilmiyorum buna takıldı kafam ve elimi klavyeden kaldırmadan yazma denemesi yapıyorum.

Sürüngen ve sinek arasındaki, zamanın sıkıştırılmış olduğunu varsayan bir hikaye bile var aklımda ama o kadar ileri gitmeyi düşünmüyorum.

Çocukken diye gireyim lafa. Burada çocukluğum dışında bir şey paylaşmıyorum zaten çok sıkıcı ama yapacak bir şey yok canım. Okumak istemeyen yallah tumblr'a.

Bu arada halen klavyeden parmaklarımı çekmedim yani hiç duraksamadan yazının sonunu getirmeye çalıştığım için; bir yandan yazıyor, bir yandan düşünüyor, diğer yandan alttaki müziğin ezgilerine ayak uyduruyorum. Yazının sonunda sizlerle paylaşacağım.

Çocukken diye lafa girmiştim değil mi?

Unuttum çünkü ne yazacağımı ve klavyeden parmaklarımı kaldırmamam gerektiği için de araya başka şeyler serpiştirmiş bulundum. Bizim BMC marka bir kamyonetimiz vardı biliyor musunuz?

İstanbul'dan Çanakkale, Sakarya, Zonguldak, Giresun gibi uzak şehirlerarası yolculukları bile yapmıştık bu kamyonetle. En sıkıntılı yolculuklar da Sakarya'ya olanlardı benim için. Yol bitmesine biterdi ama köyün meydanından BMC ile geçtiğimiz o 15 seneyi hayatımdan silmek istiyorum.

Fındık zengini köylüler altlarına SUV çekmiş, Mercedes çekmiş ama biz BMC ile gidiyoruz. Babam kullanıyor, ben onun yanındayım, annem benim yanımda, onun yanında şişko halam, kucağında abim, annemin kucağımda küçük kuzenim...

İnanabiliyor musunuz? İnanmalısınız. BMC dediğiniz kamyonetin fotoğrafı altta;


Çocukluğumu da gençliğimi de yedi bu kamyonet. Onunla araba kullanmayı öğrendim. -burada araba dediğime bakmayın, "motorlu taşıt" sadece. Onunla kazalar yaptım, onunla rezil oldum, onunla yollar gittim ve onunla gençliğimi tamamladım. Ta ki babam araba alana dek.

Ailemle daha yakın başka zamanı hatırlamıyorum ben. Oysa ki özünde birbirine çok bağlı bir aile sayılırız. Herkes herkesin nerede olduğunu, ne yaptığını, nasıl hissettiğini, neye üzüldüğünü, neye sevindiğini, kimi özlediğini, kimi sevdiğini bilir. Özünde.

Ailemle vücut teması yaşadığım, iletişimi üst noktada tuttuğum zamanlar bu kıç kadar kamyonetin içerisinde yaşanmış oysa ki. 7 kişi bir kamyonete biniyorsun, telefon yok, radyo desen arabanın gürültüsünden duyulmuyor. Mecbur sohbet ediyorsun.

Mola verdiğimiz tesislerde bize hep bakarlardı; "ulan bu kadar insan nasıl iniyor o kamyonetten" derlerdi.

Kızlar gülerdi, ben abimle beraber yere bakardım.

Aslında hiç utanmadım. Buradaki yanlış anlaşılmayı gidermek istiyorum. Utanmak değil aslında bu, nasıl anlatılır bilmiyorum ama çekinme mi? Bilemedim şimdi ama kesinlikle utanç değildi o duygu.

Her neyse. Babam emekli olunca o kamyoneti daha hiç görmedim. Zaten dediğim gibi babam kendisine otomobil alınca da hiç adı anılmadı.


Bir kamyonete 7 kişi binmiyormuşuz gibi davranıyoruz mesela senelerdir evde. Hiç kimse konusunu bile geçirmiyor :)

Müzik paylaşacaktım değil mi? Sıkıcı bir müzik ama çalışırken sakinleştiriyor. Geçenlerde dinlemiştim ilk defa ve bugün yine aklıma geldi açmak istedim.