28 Mart 2013 Perşembe

Kulaklık var Rıza Baba

Bir kadın. Yerde uzanıyor... Sağ ayağı içe doğru kıvrılıp, sol ayağının altında kalmış. Sol kolu yukarı yönde kıvrılmış doksan derece açısı var. Sağ eli bedenine yapışık. Başı sola yatmış. Gözleri yarım açık. Tam kapanmamış.

Boğazında kan...

Saçları başının altında kalmış... Yapış yapış kan uçları...

Bülent uzaktan izledi kadını. Şaşırmadı hiç. Alışmıştı çoktan beri. Dışarıda gazetecilerin dilinde tek soru;

"Kulaklık var mı maktulde?"

"Var" dedi yanlarındaki bir memur.

---------

O sırada nazik ve hedefi olan bir katil evinde kahvesini yudumluyordu. Telefonunu, çok eskiden kalma bilgisayar hoparlörüne bağlamış. Markası Arçelik. Beyaz. Yeşil bir ışık yanıyor çalıştığına dair.

Cızırtılı bir ses var içinde. Erkan Ogur. Bir derdim var, bin dermana değişmem diyor. Güzelliğin bir dert vermişi çekerim diyor...

Sigarası bitmek üzere. Ali'nin temsili portresi bakmıyor ona.

Ellerini yıkayıp sevişmeye gidecek bir adam gibi görünmüyor mesela.

Öldürmediği ya da öldürmek istemediği tek kadının yanına giderken elleri eldivenden geçen pudra kokusundan kurtulmalı.

Az önce öldürdüğü kadın umurunda değil. Ya da müzik onun hislerini köreltiyor.

Derdi neydi ki? Dermanlara değişemeyecek kadar ulu olan?

Aşık mıydı?

Hassiktir...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder