Sene kaç hatırlamıyorum. Ama küçük olduğumu hatırlıyorum. Mahallede, şimdilerde görüşmediğimiz sarı kafalı kuzenim, ben, abim ve uzak akrabamızın bir oğlu beraber ticaret hayatına başlamıştık.
Sermaye olarak, abimin 2 kepçuk misketi, kuzenimin 50 futbolcu kartı (Çoğu 9), diğer akrabamızın da 1 poşet, inşaattan çaldığı çivileri ve benim kolalarda yeni moda olan açma halkalarının sahtelerinden oluşan mal varlığımı kullanmıştık.
Ben, koordinasyon ve açma halkası üretimi ile uğraşırdım ilk başlarda. Sabah kahvaltısının ardından bizim evin merdivenlerinde buluşur, 4 küçük çocuk, sanki yönetim kurulu ciddiyetinde toplantılar yapardık.
Abim, tüm gününü misket kazanarak geçirir, o misketleri akşam bana getirir, ben de kullanılmayan eski bir garajdaki karargah'ta kurduğumuz kasaya sayarak koyardım.
Kuzenim, açma halkalarının üretiminde bana yardımcı olur, yine, akşam olunca sayımını yapar kasaya koyardık.
Akrabamız, gündüz topladığı demir, alüminyum gibi malzemeleri getirirdi. Bir de içerisine kum doldurulmuş kola kutuları toplardı. Satabilmek için.
Sabah olduğunda, demir, alüminyum stoğumuzu eritmek için demirciye giderdik. Gazete de alırdı bazen ama içerisinde kum olan kola kutularını fark edinceye kadar biz Alüminyum pahalı olduğu için belirli şeyler satardık.
Yaşım kaçtı bilmiyorum. Ama çok küçüktüm.
Yaz mevsimlerinde babam bizi köye gönderdiği için ticaret yapabileceğimiz dönemler kısıtlıydı. Çok iyi hatırladığım bir şey var; hiç para yüzünden karmaşa çıkmadı bizim aramızda.
O kısa dönemde, Bisan-İhlas (Mountain Cat) Kırmızı bir bisiklet alacak kadar para kazanmış, ve bisiklete 4 kişi beraber binebilmek için aramızda birbirimize söz vermiştir.
Daha sonraları, iş modelimiz mahallede efsane olmaya başlamış. Biz köye gidince vekaleten yerimize bakacak 2 kişi koymuştuk abimle. Ah çocukluk...
Bir gün, bisikletimizi bizim merdivenin altındaki boşluğa koyup gitmiş kuzenim. Ah ya, bizim alt mahalle dere dediğimiz bir yerdi. Derenin çocuklarından çok korkardık.
Yıllarca, beyinlerimize işlenmiş Kürt, Çingene ya da ten rengi hafif esmer olan herhangi bir çocuktan ve adamdan korkmalısınız kalıbıydı belki korkmamızın sebebi. Bisikletimizi çalmışlar o gün.
Kuzenim, ben İstanbul'a döndüğümde söyledi bana.
Yaşım kaçtı bilmiyorum. Ama çok küçüktüm.
Elimizde taşlar, altımızda şort, üstümüzde mavi tonlarda kolsuz bir şey. Malımızı çalmışlar triplerinde dereye inmiştik 4 kişi. Bisikletimiz orada duruyordu. Çok net gözümün önünde o ev. Mahmut çocuğun adı. Çok sonraları sınıf arkadaşı olduğumuzda, birlikte sigara içmiştik, kan kardeşi olmuştuk. Şimdi ne yapar bilmem.
Mahmutun abisi vardı. Muhammet. Bizi görünce çıktı dışarı. Kalıplı çocuklardı, bir ıslık gibi bir ses çıkardı ağzından. Dudaklarını büzerek yaptı o sesi. Aman tanrım! Duymaz olaydım o sesi, dedim eve gidince. Ben o kadar çabuk toplanan bir kalabalık görmedim.
Bizi bir güzel dövdüler o gün. Ama bizim de dövdüklerimiz varmış aralarında.
Kuzenimin çenesine dikiş, benim kafama dikiş, abimin koluna pansuman, akrabamızın da boğazına yakın bir yerde, gırtlak kısmının az üstüne bisiklet fren kolu soktukları için onlarca dikiş atılmıştı.
O gün bugündür, o mahalle şimdilerde hemen hemen boş bile olsa uğramam. Sanki yine saldıracaklar gibi gelir. Zaten o kırmızı bisiklet, son bisikletimdi. Daha da bisikletim olmadı.
Yaşım kaçtı bilmiyorum. Ama çok küçüktüm.
Belki de en son o zaman çocuk olmuştum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder