Genç adam her zaman olduğu gibi yolda ilerliyordu araçla. Yanında bir Hanım, arka iki koltukta da 1 Bey ve 1 Hanım vardı. Hava oldukça güneşli, yakıcı şekilde de camdan vuruyordu. Klima vardı. Kahkahayla dolu muhabbetlere tebessüm ederek katılıyordu genç adam. Daha sonra, "keşke ben de kahkaha atsaydım. Olmadı öyle, ayıp oldu" dedi tam iki kere.
Yanlarından geçen diğer arabalar, onların döndüğü güzelliğe gidiyordu. Harika bir göl. İçlerinde çocukların olduğu arabalar, hani şu uzun olanlarından. Bagajına kadar mutluluk akan arabalar vardır ya, onlardan. Bir sürü geçiyordu.
Önde oturan hanım, bir yandan mırıldanıyor, bir yandan da sesi yükseltiyordu. Yükseltti, yükseltti, Hüsnü Arkan "sen bana yağmur ol" dedikçe yükseltiyordu sesi. "Zamanımız dar" dedikçe de bakıyordu genç adama ona belli etmemeye çaba göstererek. Gün, soyunmak üzereydi. Gece yanmak üzereydi.
Bir kere daha çaldı, arkada oturan çift genç adamın anlam veremediği şekilde birbirlerinin gözüne bakıyordu bu parça çalarken. Bir yandan da sanki birbirlerine söylüyorlardı,
"vıcık vıcık romantizm" diye geçirdi adam içinden. Keşke öyle düşünmeseydim diye kendi kendine kızacaktı ileride, tam iki kere.
Parçanın ikinci defa çalışının, nakarat kısmında oldu olan. Gün, tutuştu.
Genç adam kendine geldiğinde araçta ters durduğunun farkına vardı, yoksa araç mı tersti? Yanında oturan hanım, üzerine devrilmiş, öylece baygın yatıyordu.
Olan olmuştu. Vakit kalmamıştı.
Yıllar yıllar sonra, bir başkasına anlatırken ilk defa; "çok iyi mercimek çorbası yapan kadın" olarak anmıştı kendisini genç adam.
Neyse. Sizinle müzik paylaşacaktım, yine bir şeyler bir şeyler anlattım. Güzel oldu bence. Müziği duyunca paylaşmak istedim, dinleyince de böyle bir kurgu geldi aklıma. Güzel hikaye.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder