Her zaman 70'lerde yaşamak istemişimdir. Her anlamda tam bana göre olduğunu düşünüyorum 69 ve 80 yılları arasının. İspanyol paça pantolon, dar ve bağrı açık gömlek, belki gümüş bir zincir takardım. Saçlarımı uzatıp, favorilerimi yanağıma kadar indirebilirdim.
Dünyanın en anlamsız giysilerini aynı anda giyip bundan gocunmayabilirdim. Çünkü yetmişlerdeyiz. Rock'ın en tatlı zamanına yetişmişiz mesela düşünün biraz. Hippi değiliz ama dünya da çok sikimizde değil gibi. Geçim zor ama müzik var. Rock zirvede. AC/DC t-shirtleri giyiyorsun, Pink Floyd zirvede, Elvis Presley hayatta. Beatles plakları alabiliyorsunuz, Özdemir Erdoğan, Cem Karaca var vs.
Neyse.
Bir şeyler yazmaya bayılıyorum. İlk kısa hikayemi 3. sınıfta yazmıştım. Öğretmenler gününde, annesi tarafından öğretmenine götürülmesi için çantasına patik sıkıştırılmış çocuğun, öğretmenler gününü anlatıyordu.
Çocuk, kitap kapladığı kağıtla patikleri sarmış, çantasına koyup gitmiş. Biraz çekiniyor. Çünkü başka bir şey alacak parası olmadığı için annesi evdeki patiklerden birisini tutuşturmuş eline; "al oğlum öğretmenine bunu ver" demiş çocuğa.
Çocuk okula gittiğinde, öğretmenler günü olduğu için olsa gerek her yer cıvıl cıvıl. Meraklı veliler gelmiş, öğretmenlere izzeti ikramlarda bulunuyorlar. Bir grup veli hızını alamamış ve öğretmene altın künye falan almış yani o derece hava uçuşuyor hediyeler ve paralelinde gülüşmeler. Neşe.
Çocuk hediyesini verememiş tabi halen. O sırada Emre diye bir arkadaşı geliyor çocuğun; "ne aldın çocuk" diye soruyor çocuğa. Çocuk da bir şey demiyor. Bir şey almadı çünkü, annesi evdeki patiği koydu. Kem küm ediyor çocuk ama kaçarı yok yani söyleyecek; "patik" diyor.
Emre kahkahayı patlatıyor. Oysa ki patik çok mantıklı bir hediye. Kasım ayındayız, ayakları üşümesin eve gidince mesela. Emre de kitap almış. Herkesin yanına gidip; "ben öğretmenimize kitap aldım. Çocuk ne almış biliyor musunuz?"
Kimse tahmin edemiyor. Emre de; "tersten okuyun kitap'ı" diyor. Çocuk hediyesini öğretmeninin masasına koymadan, öylece oturuyor. Patikleri vermek istemiyor. Çöpe atıyor.
Böyle bir hikaye. O zamandan bu zamana sürekli bir şeyler yazıp bir yerlerde paylaşıyorum ya da paylaşmadan yırtıp atıyorum. Çünkü o anlık onları zihinden kağıt ya da bloga aktarmak yeterli oluyor.