Ortaokul dönemlerinde bir kızdan çok hoşlanmıştım. Çocukluk. O zamanlar taş gibiyim. Orta boyum, düzgün taranmış saçlarım ve akşamdan halının altında düzleştirilmiş pantolonumla adeta yakışıklıydım. Yakalamaca oynarken önümden geçmişti. İkinci geçişinde ise üzerime düşmüştü ve götü kafama çarpmıştı. :)
O anda kaldırdım yerden falan. Ağlıyor. Cebimde mendil, hemen göz yaşını silip ağacın kenarına oturtmuş ve düşerken yere sürtüldüğü için yaralanan ellerini suyla temizliyordum. Sonra istemeye istemeye cool şekilde içeri girmeye itilmiştim arkadaşlarım tarafından. Sonra bu bana mektup yazdı :) Etkilemişim sonuçta. Yakışıklı adamız o zamanlar.
Ertesi gün okuldan kaçıp erik toplamaya gittik. Mektubu da oraya kaçarken kapıda aldım. Erik falan toplayıp sigara içiyoruz. Mektup triplerindeyim ben. Okulun çıkışında kalabalığa karışırken gördüm bunu. Adı Burcu idi sanırım. Belki de Büşra.
Hatırlayamadım o ayrıntıyı.
Yanına gittim, erik yiyoruz, okuldan kaçmışız, triplerdeyiz. Leş gibi sigara kokuyoruz falan. Dedim ki mektubu okudum. İstersen yarın tenefüslerde okul bahçesinde dolaşalım :)
Neyse, biz bu kızla 2 hafta tur attık bahçede :) Alt kattaki spor salonunda sıkıştırdım falan biraz. Mıncıkladım. :)
Sonra tabii ki sıkıldım. Yavşakça terk ettiğim ilk hanım o oldu. Hiç yüzüne bakmadım falan. Okul bahçesinde dolaşmalara falan son verdim. Ahmet Kaya çalıyordu az önce oturduğum cafe'de, oradan aklıma geldi. Dedim ya, bilinçaltımın çalışma prensipleri karışık.
Belki de esas yapmak istediğim İstanbul'a veda ederken farklı bir mesaj vermektir. Kimse bilemez.
Doymadım.