İlk defa rakı içtiğimde 8 yaşımdaydım. Ne kadar kötü bir çocukluk geçirdiğimi az çok tahmin edin diye yazdım bu girişi.
Köyde düğün vardı. Bizim oralarda düğünler, bayramlarda yapılır. Akrabalar katılabilsin, altın bol toplansın maksat. Neyse, yine bir bayram günü, köyde bir gencin düğünü var. Hendek'ten biri gelin gelmiş bizim köye.
Akşam, köy meydanında toplanılır, davulu zurnası her şeyi olur, kendine büyük takım elbisesi giyen org çalan abi ortadadır. Kalabalığın köye bakan yani giriş kapısı sayılan bölgesinde dondurmacının minibüsü olur, belki bir pamuk şekeri satıcısı olurdu. Bizler de köyün genç kızlarının ufacık memelerine bakabilmek için, meydanın çevresinin yarısını saran duvarların üzerinde olurduk. Meme göremezdik itiraf etmem lazım.
Yine bir gün bayram, yine bir düğün ve yine duvarın üzerinden meme görmeye çalışıyoruz. Köyün en pis ailesinin oğlu yanımıza yanaştı. Ceketinin içinde bir küçük rakı vardı. Bize gösterdi. Ben dedemden alışkınım rakı görmeye, kendisi ileri derece alkoliktir ve rakı bir numaralı alkol kaynağıdır.
Dedi ki gelin rakı içelim. Biraz kafa dağıtırız. Yahu yaşım 8 benim. Kafamda ne olabilir ki dağılsın? -dedemin bana almaya söz verdiği ama hiçbir zaman almadığı bisiklet dışında-
Biraz tedirgin, biraz da meraklı halde arkalarından gittim. Dedem içiyorsa, tadı güzeldir, yoksa neden her akşam içsin ki bunu? diye kendimi avutuyorum, hazırlıyorum.
Mudurnu çayının kenarına oturduk. Boklu çaydan gelen sudan bir tas çıkarttık. Plastik bardaklara biraz rakı, biraz da boklu su koyduk. İlk tadına baktığımda kusma isteği gelmişti. Rakı bana göre değildi. Sanki çok alkol denemişim gibi; "meeh benlik değil bu abi" falan diyordum.
İçirdiler tabi.
Benim sesimi güzel bulurlardı o zamanlar. Ezan falan okuturdu imam bana. Bazen de dedem, en sevdiği parça olan Sorma'yı söyletirdi. Zeki Müren'den sürekli onu dinlerdi. Kasetçide çektirmiş şehire inip. Birkaç dubleden sonra bu şarkıyı söyletirdi bana.
Ben bir girdim gün ağarıncaaa diye...
Birkaç saniye durup kendime ve bulunduğum yerin bilincinde olup olmadığıma baktım. Sonra devam ettim. Allah allah diye bağırıyor köyün diğer şerefsizleri.
Bir yandan aklımda rakı içtiğim var. Lan diyorum ne hale geldin oğlum sen. Koca adam oldun, yaşın sekiz oldu çay kenarında şarkı söylüyorsun. Dönüyor kafamda düşünceler ama dilimde şarkı var sadece.
Zeki Müren falan dinlemiyorum patlatıyorum Sormaaa falan diye. Muhtemelen beni dürtüyorlar çok kitlendiğim için, belki söylerken ses tellerim zarar görmüş ve aslında sesim çıkmıyormuş. Belki ayağa kalkmış öyle söylüyormuşum.
En sonunda sorma utanırım, sorma söyleyemem, sorma nöbetlerdeyim... diye bitirdim. Gözlerimi bir açtım, ellerim havada, kaşlarımı çatmışım. Sağıma döndüm kimse yok, sağıma döndüm kimse yok, önüme baktım kimse yok. Bir taşın kenarına çökmüş, tek başıma rakı içmiş ve şarkı söylemişim gibi hissettim ve bu sırada yaşım sekizmiş.
Arkamdan ağlama sesleri geldi. Bir döndüm, köyün şerefsiz çocuklarının yanına yetişkin şerefsizler de toplanmış. Çayın kenarında içmek için oturan kişiler de gelmiş. Biraz daha dikkatli baktım, dedem.
"Ulan şerefsiz" dedi. "Madem içince böyle güzel söylüyorsun, neden içir demedin"
Başa dönelim. İlk defa rakı içtiğimde sekiz yaşımdaydım. Çocuklarınızın nasıl bir ortamda büyüdüğüne karar vermek sizlerin elinde. Sekiz yaşında rakı içip, çay kenarında şarkı söyleyip, insanları kendisine baktıran bir çocuk olmaması sizin elinizde.
Zeki Müren'den Sorma ile devam ediyor yayınımız.